DİĞER
"Ataol ve İsmet, Türkçe şiirin kendi dönemlerindeki belki en yoğun “ben anlatıcı”larıydı, giderek aynı zamanda toplumsal motifleri devreye sokma şampiyonu da oldular. İsmet göndergeye hep alışılmamış dolayımlar aradı, Ataol ise olabildiğince dolayımsızlığa, doğal dilin verdiği gerçeklik ve doğrudanlık izlenimine oynadı."
"Cevriye neden fosforlu? Suat Derviş romanında bunu açıklıyor, ancak Zeki Duygulu, Cevriye’sini fosforlu kılarken ne düşünmüş, ne amaçlamıştı? Bu ne yazık ki cevabını henüz bulamadığım bir soru. Fosforlu, şarkıdan önce ve sonra yayınlanmış argo sözlüklerinde yer almayan bir kelime. Yani muhtemelen şarkı öncesi bilinen bir yakıştırma olmasa gerek."
"Şevket Süreyya Aydemir’in bir özelliği, çok canlı karakter tahlilleri yapabilmesi ve bu çerçevede söz konusu dönemin bazı şahsiyetlerinin aslında her dönem karşımıza çıkan benzerlerini hatırlatmasıdır."
"Mavi Anadolu içinde Azra Erhat’ı Balıkçı’dan ziyade Eyüboğlu’na yaklaştıran bir özellik, püritanizme varan ölçüde didaktikliğidir. Erhat, kitaplarını bir öğretmen edasıyla yazdığı gibi, okurunu da çok zaman öğrenci yerine koyar. Çalışkan öğrenci-titiz öğretmen ısrarı onda derin bir ahlakçılığa yol açar."
"Olay asla aradığımız yerde bulunmaz, ancak hiç beklemediğimiz yerde karşımıza çıkabilir. Demek ki yaşamımızın önemli olaylarıyla aramızda tuhaf bir ilişki vardır. Başımıza geldiğinde anlamayız, çok geç anlarız. Anlama zaten bu gecikmedir. Önemli diye düşündüğümüz olayların aslında hiç önemi olmadığının anlaşıldığı bir zaman gelir, asıl önemli olanları ise hiç fark etmemişizdir bile."
"Artık hatırlamıyoruz. Erişilebilir pratikler hayreti öldürüyor. Şiirler, kıssalar, kitaplar bir doymuşlukla özümsenmek yerine sadece kullanılmak için varlar. Dijitalleşmenin getirdiği enformasyon aşırı yüklenmesi, insanlık durumunu yeni bir hâle büründürdü."
Dazlak kafalı, şişkin pazulu, bol kaslı, eli topuzlu zebani hırsızlara, namussuzlara, zamlara, güzellik müsabakalarına, masonlara, Errol Flynn’a, din tacirlerine, siyasetçilere… indiriyor topuzunu.
Otuz yıl sonrasının Türkiye’si nasıl bir yer olacak? Cevaplaması çok güç bu soruyu, Şahin Alpay ta 1991’de, Türkiye’nin önde gelen 32 simasına yöneltmiş… Bugünden bakınca cevaplar, beklentiler ve gerçekler arasındaki tezat dikkat çekici.
Nâzım Hikmet, çeviri işinden genel olarak hoşlanmamakla ve bu işi ailesinin geçimini temin etmek için yaptığı işlerden biri olarak görmekle beraber, şimdi mutludur. Harb ve Sulh'un ilk edebî çevirisi olduğunu düşünür...
İki yüze yaklaşan maddeyi kapsayan bu sözlükte, 1950’lerin geniş anlamda müzikal ve kültürel portresi ele alınıyor...
Montaigne ciltlerce deneme yazmış da Sabahattin Eyuboğlu’nun yetmiş beş yıl önce seçip, derleyip çevirdiği kitap (tek cilt) bizde deyim yerindeyse denemenin “kutsal kitabı” olmuş
Deneme münakaşa etmez. Önerir. Kanıtlamaz. Bağlantı kurar. Daha önce bakılmamış bir şeye ışık tutar. Düşünmenin namusu...
© Tüm hakları saklıdır.